Kuzey Makedonya sınırlarındaki Manastır şehrinde 1871’de doğan Cenap Şahabettin, babası Binbaşı Osman Şahabettin Bey’in 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Plevne’de şehit düşmesinin ardından ailesiyle İstanbul’a geldi.
Tophane’deki Feyziye Mektebi’nde ilk öğrenimi tamamlayan Şahabettin, Eyüp Askeri Rüşdiyesi’ne başlasa da okulun yıkılması üzerine, Gülhane Askeri Rüşdiyesi’ne devam etti ve askeri liseden 1880’de mezun oldu.
Cenap Şahabettin, kura ile Tıbbiye İdadisi’ne girdi, iki yıl okuduktan sonra Askeri Tıbbiye’nin 5. sınıfına kabul edildi. Doktor yüzbaşı olarak 1889’da okulu bitiren şair, iyi bir derece ile mezun olduğu için 1890 yılında cilt hastalıkları alanında eğitim görmek üzere devlet tarafından Paris’e gönderildi. Paris’te dört yıl kalan usta edebiyatçı, döndükten sonra Mersin, Rodos ve Cidde’de karantina hekimliği ve sıhhiye müfettişliği görevlerinde bulundu.
Önce divan şiiri, ardından Batı tarzına yöneldi
Henüz 14-15 yaşlarındayken divan gazellerini taklit ederek şiire başlayan ve ilk şiirlerini okuldayken yazan usta edebiyatçının ilk eserleri, 1885’te Muallim Naci’nin yönettiği Saadet gazetesinde yayınlandı.
Şahabettin; Mekteb, Hazine-i Fünun, Maarif ve Malumat dergilerinde şekil, içerik ve anlatım bakımından farklı şiir denemelerinde bulundu. Usta şair önceleri Muallim Naci’nin etkisiyle divan şiiriyle ilgilense de daha sonra Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamid Tarhan’dan etkilenerek Batı tarzı şiire yöneldi.
Dönemin önemli edebiyat dergisi Servet-i Fünun’da şiirleri yayınlanan şair, zamanla Tevfik Fikret ve Halit Ziya Uşaklıgil ile Servet-i Fünun edebiyatının üç önemli isminden biri oldu ve şiirleriyle dönemin edebiyat dünyasında çokça tartışıldı.
Şahabettin, bir süre sonra Servet-i Fünun şairlerinden ayrılarak bireysel şiiri tercih etti ve şiirde heceyi müzikle uyumlu kullanmayı savundu.
Şiiri “Sözcüklerle yapılmış resim” olarak tanımlıyordu
Usta şair, Tanzimat’tan sonra Batı edebiyatı tesirinde gelişen Türk şiirinde Abdülhak Hamid’in ardından en büyük yenilikleri yapanlar arasında yer aldı; İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra Meclis-i Kebir-i Sıhhi üyeliği ve Daire-i Umur-ı Sıhhiyye müfettişliği görevlerini üstlendi.
Bir dönem düz yazıya yönelen ve Tanin, Hürriyet, Kalem, Hak gazetelerinde makaleler yazan Şahabettin, “Sözcüklerle yapılmış bir resim” olarak tanımladığı şiirde, aşk ve tabiat konularına ağırlık verdi.
Cenap Şahabettin’i, Balkan Savaşlarından sonra birkaç kez Avrupa’ya gönderen Tasvir-i Efkar gazetesi, usta kalemin yazılarını, Avrupa Mektupları başlığıyla yayınladı.
Önemli dersler okuttu
Hekimlikten 1914’te emekliye ayrılarak Darülfünun’da Türk edebiyat tarihi, Batı edebiyatı ve Fransızca dersleri okutan şair, Birinci Dünya Savaşı yıllarında ise 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa’nın davetiyle Suriye’ye gitti. Şahabettin’in bu gezileri, 1918’de Mektupları adıyla okura ulaştı.
Şahabettin, nesir alanında eserler verdiği gibi tiyatroyla da ilgilendi; 2. Meşrutiyet döneminde hız kazanan tiyatro çalışmalarına katılarak, Sahne-i Osmaniye ve Darülbedayi gibi toplulukların edebi kurullarında görev aldı.
Protesto edildi
Kurtuluş Savaşı yıllarında Milli Mücadele’yi küçümseyen sözler sarf ettiği ileri sürülerek, öğrenciler ve diğer bazı hocalar tarafından aleyhinde gösteriler düzenlenen usta şair, 1922’de Ali Kemal, Rıza Tevfik, Hüseyin Daniş ve Barsamyan Efendi’yle üniversitedeki görevinden istifa etmek zorunda kaldı.
Mustafa Asım Efendi, Muallim Naci ve mahalle komşuları Şeyh Vasfi, çocuk yaşta şiire ilgi duyan Şahabettin’i bu alana çekerek ona ilk şiir bilgileriyle şiir yazma zevkini aşıladı. Üç isim de dönemlerinde divan edebiyatı geleneğini sürdüren şairlerdendi.
İlk şiirini yazdı
Usta şairin kaleme aldığı gazel özelliği bulunan ilk şiiri, 1885’te Saadet gazetesinde yayınlandı. İlk iki yıl yazdığı 19 şiirin tamamı gazel, çoğu da Şeyh Vasfi, Muallim Naci ve Namık Kemal’in gazellerine yapılmış nazire veya tahmistir. Bu yıllardan sonra Abdülhak Hâmid ve Recâizâde Mahmud Ekrem tesiri daha belirli hale gelir.
Türk edebiyatında şair kimliği ile ön planda olan Şehabettin, Meşrutiyet’in ilanına kadar çoğunlukla şiir yazdı, 1908’den sonra ise nesirler kaleme aldı. 1908 öncesi 179, sonrası sadece 30 şiir yayımlayan yazar, 1908’e kadar 95 makale, bu tarihten sonra ise 903 makalesini okurlarla buluşturdu.
Cenap Şahabettin öldü
Başarılı edebiyatçı, yaşamının son yıllarında yoğun bir şekilde Fransızca-Türkçe sözlük üzerinde çalışsa da eseri tamamlayamadan, beyin kanaması nedeniyle 12 Şubat 1934’te İstanbul’da vefat etti. Usta şairin cenazesi, Bakırköy Mezarlığı’nda kızı Destine Hanım’ın yanına defnedildi.